Herşey ne kadar samimiyetsiz ve sahte. Beklentisiz, karşılıksız, hesapsız gülebilen ve hatta ağlayabilen gözleri görmeyi öyle çok özledim ki!
Ne diyordu Can YÜCEL ''Başka türlü bir şeydi benim istediğim. Ne ağaca benzerdi, ne de buluta. Burası gibi değildi. Ama şimdi kendimi nereye koyarsam koyayım oraya sığmaz oldum. Herkes birbiriyle uğraşma derdinde. Kimse kendisiyle uğraşacak kadar erdemli değil. Kendinde olanı, bitip tükenenin kendisi olduğunu görmeyecek kadar kör, tektipleşen ve çıkarlarına köle olmuş bir toplum varlığını gördükçe, mide bulantıma engel olamıyorum.
Samimiyetsizlikleri gözlerden okumak istemeyişimden midir, yoksa bu kadar pişmiş ve kendi çıkarlarına entegre olmuş kişilerden oluşan toplum karşısında kendimi "saf ve küçük düşmüş'' hissedişimden midir nedir, gözlerimi ve varlığımı kaçırır oldum.
En kötüsü de insanı insan yapan değerlere, yaşamın o muhteşem ahengine ve güzelliğine döşedikleri dinamitlerin farkına varamamış olmaları.
''Her an, her nefeste yenilenmeli, yepyeni bir yaşama doğmak için, ölmeden önce ölmeli" derim hep. Ve kaybetmek istemiyorum umudumu "yenilenmeyle" ilgili "ölmeden önce ölümün" o kutsayıcı ışığına dair ne varsa yok etmek istemiyorum.
Yaşayan ölüler olmak yerine, yaşamak için ölmekte buluşalım.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sosyolog Neslihan KARAYILAN
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMELİ İNSAN
Herşey ne kadar samimiyetsiz ve sahte. Beklentisiz, karşılıksız, hesapsız gülebilen ve hatta ağlayabilen gözleri görmeyi öyle çok özledim ki!
Ne diyordu Can YÜCEL ''Başka türlü bir şeydi benim istediğim. Ne ağaca benzerdi, ne de buluta. Burası gibi değildi. Ama şimdi kendimi nereye koyarsam koyayım oraya sığmaz oldum. Herkes birbiriyle uğraşma derdinde. Kimse kendisiyle uğraşacak kadar erdemli değil. Kendinde olanı, bitip tükenenin kendisi olduğunu görmeyecek kadar kör, tektipleşen ve çıkarlarına köle olmuş bir toplum varlığını gördükçe, mide bulantıma engel olamıyorum.
Samimiyetsizlikleri gözlerden okumak istemeyişimden midir, yoksa bu kadar pişmiş ve kendi çıkarlarına entegre olmuş kişilerden oluşan toplum karşısında kendimi "saf ve küçük düşmüş'' hissedişimden midir nedir, gözlerimi ve varlığımı kaçırır oldum.
En kötüsü de insanı insan yapan değerlere, yaşamın o muhteşem ahengine ve güzelliğine döşedikleri dinamitlerin farkına varamamış olmaları.
''Her an, her nefeste yenilenmeli, yepyeni bir yaşama doğmak için, ölmeden önce ölmeli" derim hep. Ve kaybetmek istemiyorum umudumu "yenilenmeyle" ilgili "ölmeden önce ölümün" o kutsayıcı ışığına dair ne varsa yok etmek istemiyorum.
Yaşayan ölüler olmak yerine, yaşamak için ölmekte buluşalım.