Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

Ucundan Kıyısından EKONOMİK TAŞLAMALAR…

Yazının Giriş Tarihi: 26.01.2021 10:51
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.12.2023 04:36

  Ben -herkesin anlayacağı bir türden- ekonomiye, “ev sofrası” derim… Sofranın üstü doluysa babanın işinin ve gelirinin iyi olduğu anlaşılırdı; yok, sofranın üstü boş ve de dünden kalma yemekler konulmuşsa -sofra fertleri-  evin babasının işi kırık ve karsız olduğu anlaşılırdı… Bizim -var oluş- kültürümüzde “Sofra” başlı başına kültürel bir adap alanıdır…

  Sofranın başı evin babasıdır; dediği dediktir ve de sözünün üstüne söz söylenmezdir…  Sofra adabına göre baba, oturmasız ve kalkmasız kimse –izinsiz- oturup kalkamaz… Baba, az konuşur, öz konuşur; çok dinler ve istekler ve talepler karşısında tek kelimeyle “olur” ya da “olmaz” der… Baba, özellikle sofra zıtlaşmalara ve nizalaşmalara ve de mahalle dedikodularına yer vermez; söz söyletmez…

  Sofrada adabında örfsel ve geleneksel manada bilgi ve görgü vardır…   Sofrada küçük büyük, sevgi saygı; sofrada nizam intizam ve sofrada emek ile alın teri vardı ki sofrada helal ekmek ile -acısından tatlısına- aş olurdu: ve de -zamanlı zamansız gelseler de- misafirlerinde bir üst köşesi hazır bulunurdu…

  Sofra; “etsiz ekmeksiz, yağsız sütsüz, balsız kaymaksız, sebzesiz meyvesiz, acısız tatlısız, ayransız şerbetsiz, çaysız kahvesiz ve aile fertsiz ve çokça da misafirsiz” olmaz…

  Düğürcüye (kız bakmaya) gidenler kendilerine uygun gördüklerine “sofraları soframıza uysun, yeter!” derlerdi.

  Kız evi gelinlik kıza, “burnu da havalı mı ne” deyip surat ekşitince, evin sofrasını bahane ederek ve beğenmezlikten gelince de; “Sofrasının da beti bereketi yok mu, ne?” denilirdi…

  Ya da misafirlere veya görücülere ikramlıklar konulduğunda; “Sofrasının üstü de boş mu, ne? Kele bacım üstündekiler de kime yetecek ki” diye burun kıvrılırdı…

  Kimi zaman misafirler sofranın üstünü beğenmezlerse; “Beh kele bacım sofrası da dünden kalma mı ne!” denirdi…

  Ve çok kez de: “Sofrası da doyumluk değil, görümlük mü, ne?” denirdi…  Ve bizim -genellikle- Anadolu kültürümüzde daha birçok özlü söz vardır, sofraya dair…

  Sofranın etrafında şöyle bir bağdaş kurup oturulur, herkesin arkasında birer hış yastık ve de sofranın üstündeki nimetler kâh kaşıklayarak, kâh lokmalayarak, kâh çatala batırarak yenirdi…

  Açma ekmeğe sarılarak yenilen patlıcan kebabının yağlı suyu -arasıra- dirseğimize kadar bulaşsa da… Lahmacunu önce ikiye sonra dörde katlayarak, kâh içine etli köfte koyarak ya da lahmacunun üstüne ısırarak yesek de…

  Her evin -ister az ister çok- bütçesine göre sofranın üstü betli bereketi olurdu; ev halkını da, yakınlardaki konu komşuyu da doyururdu… “Bire pişen bine yeter” özdeyişiyle… Ve sofranın da, üzerindeki yiyecek ve içeceklerin de tümü “kutsallık bazında” nimetten sayılır ve de hem leziz olurdu hem de bereketli…

  Ben, biri bana “ekonomi” deyince aklıma zengininden fakirine ve de orta hallisinden yoksuluna; sofrasında “ne var ne yok” diye düşünüp ona bakarım…  Hoş, artık sofrada yemek yiyen pek çok aile/kişi kalmadı gibi olsa da ekonomik birim konusunda ben masayı pek kullanmam… Neden derseniz, birçoklarına göre -günümüzde- sofra kültürü pek kullanılır olmaktan çıktı; yerini masalar aldı ama asırlardır ‘sofra kültürü’ olarak adlandırılan sofra, yerini masaya bırakınca ‘yemek masası kültürü’ biraz (ki bana göre) hafif kaçtığından ben hâlâ ve nedense “sofra kültürü ve sofra ekonomisi” deyimini kullanırım…

  Şimdi gelelim -şu an için- sofra ekonomisi kültürümüzün üstünde neler var neler yok, bakalım…

  -Ekonomi raydan çıkarsa ya da sofra yama tutmaz hale gelirse -bana göre-  sofra düzenimiz bozulmuştur… Sofra üstündeki zorunlu ve elzem gıdalardan olan et, ekmek, süt, peynir, bal, tere yağı, reçel, kaynamış ya da kavrulmuş yumurta, zeytinyağlı kahvaltılık yeşil ve kara zeytinler ve aklınıza ne gelirse, türlü çeşitli temel gıda maddeleri yoksa sofranın üstünde açlık; “ben burdayım ama sofradaki nüfusumu doyuramam” der evin reisi…

  -Sofranın temel gıda konusundaki emtialar küçülmeye ve yok olmaya başlayınca gelir gider dengesi bozulur ve kısırlaşır; sonrasında da önce yoksulluk artar, sonra da gelir gider dengesi bozulur…

  -Eksiklik ve noksanlıklardan ötürü sofra yama tutmaz olur…

  -Küçüğünden büyüğüne sofra sahibi esnaflar, önce dar boğazlara girerler, sonra da iflas ederler; Hele de hele, iş yerleri kiralık ise iflasın zonturlusunu yaşarlar…

  -Sofranın denge unsuru borsa (pardon, bohça) serseri mayın gibi bir patlar bir sönerken, sofra mensupları, kirli çıkınlarında tasarruf için biriktirip sakladıkları -altın hışır gibi- ne varsa sofranın ortasına dökerler… Ama yetmez… Hazıra dağ dayanmaz…

  Borç harç arta da artar… Borç artıkça aile fertlerinin önce ağız tadları sonra da huzurları kaçar…  Huzur kaçınca da sevgi saygı ve güven zaafa uğrar, tedirginlikler başlar…

  -Ama sen babasın, ailenin başısın… Sofra cemaatinin baş sorumlususun… Sofra hukukundaki teamüllere uyacaksın; hukuku guguğa, çevirtmeyeceksin… Sofra fertleri içinde sen ben nizalaşmasına meydan vermemelisin…

  -Özelinden geneline mülkiyet hakkına saygı duyacaksın

  -Çağdaşlığı Bedevi Çadırında boğdurmayacaksın…

  -Çağdışı zihniyeti hortlatmayacaksın

  -Sofranın gelir dağılımını sofra mensuplarına adil bir şekilde paylaştıracaksın… Ayrıksı taleplerde bulunanları keser sapına dönen suratınla sorgulayacaksın…

  -Sofranın içindeki ve dışındaki sosyal adaletin yüceliğine güveneceksin

  -Eğitimde ve fırsat eşitliğinde faka basmayacaksın…

  -Temel hak ve özgürlüklerini namus belleyeceksin

  -Şunu bil ve unutma ki, sofra hırsızı sahte din adamları rol üstüne rol keserler; dinin gerçek içeriğinden bihaber olan din tacirlerini sofrandan uzak tutacaksın… Unutma ki sahte dindarlar da, hırsızlar gibi haram paralarıyla takiyelerini sarıklarında saklarlar…

  -Ve özellikle de Ekonomik Kriz dönemlerinde rüşvet tavan yaparken, kara para aklayıcıları da servetlerine servet katar…

  -Hırsızlık, arsızlık, soysuzluk, dolandırıcılık, sahtekârlık yapanların çoktan da çoğu “fırsat bu fırsat” deyip, vurgun üstüne vurgun vururlar; kansız ve vicdansızca…

  -Sofrada iğneden ipliğe ne varsa, her şey, on misli, elli misli, yüz misli zamlanır… Sofrada olması gereken araç gereç ve gıda maddeleri azaldıkça azalır ve gün be gün gırtlaklar kuş gagasına dönüşür…

  -Büyük sofra dediğim ülkemin bankaları da, imalat ve sanayi kuruluşları da, fabrikaları da, kooperatifleri de, Silahlı Kuvvetlere ait askeri tesisler de, AVM’leri de, bereketli toprakları da, imarlık arsaları da, dereleri nehirleri de, boğaza nazır tarihi yalıları da ve daha dahası da, “Yağma Hasan’ın böreği” gibi pazarlanır, satılır…

  Sofranın üstünde ne kadar değerli yeme içme mamulleri varsa ellerin olur, sen de eloğluna muhtaç olursun…

  -Kara para transferleriyle köşe başlarında kâh peşin kâh borca alacak verecek transferleri yaparsın…

  -Bir tarafta doymak bilmeyen -lüks içinde- şatafatlı azınlık, bir tarafta borçla harçla sofrayı donatmaya çalışan -olası- açlık ve yoksulluk ordusu…

  Ve sofra sofralıktan çıkar…

  Sofra tam takır, kuru bakır, olur…

  “Ekmeğinin ucundan ısırılmaz” denilenden “Askıdaki ekmeğe” muhtaç olan sofra mensuplarının bu kez de imdatlarına çürümeye yüz tutan Pazar döküntüsü ucuz sebzelerle meyveler yetişir…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.