"Çaresizce sıradaki afeti beklemek yerine harekete geçelim"

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Gaziantep Şube Başkanı Burkay Güçyetmez, 6 Şubat depremlerinin yıldönümünde yaptığı açıklamada, "Türkiye sıradaki afeti çaresizce beklemektedir. Ancak çaresiz değiliz. Sorumlular bir an önce harekete geçmelidir" dedi.

Haber Giriş Tarihi: 05.02.2025 12:13
Haber Güncellenme Tarihi: 05.02.2025 12:13
guncelgazete.com

11 ilde 14 milyonu aşkın nüfusu etkileyen 6 Şubat depremlerinde resmi verilere göre, 40 bin bina yıkıldığını, 200 binden fazla binanın hasar aldığını ve 50 binden fazla yurttaşın hayatını kaybettiğini belirten Başkan Güçyetmez, "Bu büyük felakette hayatını kaybeden yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, ailelerine bir kez daha başsağlığı diliyoruz" diye konuştu.

FAY HATLARI İLE ÖRÜLÜ BİR COĞRAFYADAYIZ

Türkiye'nin aktif fay hattı ile örülü bir coğrafyada bulunduğunu, ancak deprem endişesi ile yaşama çaresizliğine mahkum olmadığını ifade eden Güçyetmez, bilime ve mühendisliğe kulak tıkandığı, meslek odalarının yok sayıldığı, geçmişteki acı tecrübelere rağmen bunca yıldır önlem almayan sorumlulardan hesap sorulmadığı sürece yeni felaketlerin de kapımızda olacağını ifade etti. İstatistiklere göre, ülkemizde her altı yılda bir büyüklüğü 7 veya üzeri, her yıl iki adet 6 veya üzeri bir deprem meydana geldiğini söyleyen İMO Şube Başkanı Güçyetmez, bir yılda meydana gelen deprem sayısının ise ortalama 25 bin olduğuna dikkat çekti. Mevcut konut stokunun büyük kısmının depreme dirençli olmadığını vurgulayan Güçyetmez, şöyle devam etti:

7 MİLYON KONUTUN DÖNÜŞTÜRÜLMESİ GEREKİYOR

"2025 yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programına göre 2024 yılı Eylül başı itibarıyla Türkiye’de toplam konut sayısı 42,2 milyondur. 6 Şubat sonrası TBMM’de kurulan araştırma komisyonunun Mayıs 2023 tarihli raporuna göre, 6-7 milyon konutun en kısa sürede dönüştürülmesi gerektiği ifade edilmektedir. 6306 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 2012 yılından 5 Nisan 2023 tarihine kadar, ülke genelinde 781.333 konuta riskli yapı tespiti yapılmış, 711.545 konutun ise yıkımı gerçekleştirilmiştir. Yani 11 yılda, riskli görülen 6-7 milyon yapının yalnızca yaklaşık yüzde 10’u kadar dönüşüme girmiştir. Ülke genelinde 7 milyon civarında konutun olası bir depremde yıkılması söz konusuyken, bu hızda ilerlerse, tüm riskli yapılarımızın dönüşümü, ancak yüz yıl sonra tamamlanmış olacaktır."

Depremlerin ardından Cumhurbaşkanı tarafından 319 bini bir yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin konut inşa edileceği sözü verilmiştir. Depremin 2. yılı geride kalırken, vaat edilen konut sayısının sadece yüzde 31'i yani 201 bin konutun tamamlandığı Bakanlık tarafından açıklanmıştır. Bu hızla vaat edilen deprem konutlarının tamamlanması en az 4 yıl daha sürecektir. Benzer bir durum köy konutlarının inşasında da mevcuttur. Depremin ardından 143 bin 271 köy konutunun yapılacağı vaat edilmiştir. Şu ana kadar Bakanlık tarafından yapılan açıklamalarda köy konutlarının yalnızca yüzde 22’si yani 31 bini tamamlanma aşamasına geldiği anlaşılmaktadır. İhalesi yapılan toplam köy konutu sayısının ise 60 bin civarında olduğu ifade edilmektedir. Deprem bölgesinde birçok ilde ağır hasarlı yapıların yıkım işlemlerinin bile henüz tamamlanmamış olması, bölgenin daha uzun yıllar normal yaşama dönmesinin zor olduğuna işaret etmektedir. Diğer taraftan deprem bölgesinde bugün hala altyapı, ulaşım, sağlık, eğitim gibi yaşamsal konularda çok ciddi sorunlar devam etmektedir.

SORUMLULUĞU BULUNAN HERKES YARGIYA HESAP VERMELİDİR

Öte yandan 6 Şubat Depremlerinin ardından başlatılan yargı süreçlerinde ise yıkımın gerçek sorumlularının ortaya çıkarılmasından uzaklaşılmakta, tüm sorumluluk, günah keçisi ilan edilen teknik elemanların üzerine yıkılmaktadır. Basına yansıyan verilere göre, şu ana kadar açılan davalarda en az 5 bin kişinin ölümüne sebep olan binaların sorumluları yargılanmaktadır. Bu davalarda ise sadece 60 civarında kamu görevlisi hakkında 'bilinçli taksirle birden fazla insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olma, resmî belgede sahtecilik, taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma, görevi kötüye kullanma' suçlarından soruşturma izni verilmiştir. Kuşkusuz yıkımda sorumluluğu bulunan herkes yargı önüne çıkarılmalı, gerçek sorumlular tespit edilip cezalandırılmalıdır. Unutulmamalıdır ki halkın can ve mal güvenliğiyle doğrudan ilgili olan deprem riskine karşı tedbir almak, bu hususta gerekli denetimleri yapmak siyasi iktidarın, merkezi ve yerel yönetimlerin sorumluluğudur. Son 20 yılda 6 imar affı yasası çıkararak mevzuata aykırı eklentiler veya değişiklikleri gerekli tedbirler almadan kâğıt üstünde yasal hale getiren, yasalara aykırı olarak üretilen ve mühendislik hizmeti almayan yapıları 'imar aflarıyla' bağışlayarak kaçak yapıların yasallaşmasını sağlayan, ülkemizdeki yapı üretim sürecine halkın can ve mal güvenliğini yadsıyarak sadece kâr odaklı bakan siyasi iradenin sorumluluğu görmezden gelinmektedir.

Yıkılan binaların hangi sebepten yıkıldığı net olarak ortaya konulmadan, yıkım sebepleri ve sorumluluk zinciri tespit edilmeden, tasarım, yapım ve denetimden sorumlu meslektaşlarımız halen cezaevlerinde tutuklu bulunmaktadır. Tutuklamalar bir tedbir olmaktan çıkmış ve öne alınmış ceza gibi uygulanmaya başlanmıştır. Ceza yargılamasının en temel ilkelerinden olan masumiyet karinesi meslektaşlarımız açısından, suçsuz olmadığı hükmen sabit oluncaya kadar suçlu sayılacaktır, şeklinde tersine çevrilmiştir. Yargılamalarda hâkime yardımcı olması beklenen bilirkişi raporları, bilimsel ve teknik pek çok hata içermekte, hukuka aykırı olarak kusur belirlemesi yapılmakta, söz konusu bilirkişi raporlarının olayın özelliği gereği doğrudan yargılamaya yön vermesi nedeniyle adil bir yargılamadan uzaklaşılmaktadır.

6 Şubat Depremlerinin ardından oluşan kamuoyu baskısıyla gündeme gelen yapı üretimi ve denetimi süreçlerinin sağlıklı ve güvenli bir şekilde yürütülmesi ve yıkımda sorumluluğu bulunanların adil bir şekilde yargılanması talepleri, aradan geçen iki yılın sonunda sulandırılmış, giderek toplumun gündeminden çıkarılmıştır. Gelecekte aynı acıları yaşamamak için riskli yapı stokumuzun dönüştürülmesinden yapı denetim sisteminin aksaklıklarından, yapı üretim sürecini belirleyen mevzuatta ve uygulamalardaki eksiklerin ve hataların düzeltilmesinden proje, imalat ve denetim aşamalarında mühendislik hizmetlerinin tam ve etkin olarak verilmesinin sağlanmasına kadar atılması gereken adımlar, yapılması gereken düzenlemeler bir an önce hayata geçirilmelidir."