Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

GİDİŞAT HANGİ MİNVAL ÜZERİNEDİR?

Yazının Giriş Tarihi: 20.05.2021 09:51
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.12.2023 11:34

Şöyle ucundan kıyısından halimizi ahvalimizi -ironik manada- özet geçeyim, istedim…

Ülkenin tüm sosyal birimlerinde ne idik ne olduk ve de ne olacağız türünden gözüken gidişatın artısını ve eksisini şöyle bir harmanlayalım, dedim; ne idik ne olduk, türünden güncel ve ağır konularla…

Öncelikle, kara mizah türünden politik tabelalı, çadır tiyatrosu gibi bir ülke mi olduk, yoksa olmak üzere miyiz?

Kimler, kimseler; kimin ağzından çıkan sözün nereye varacağını ve de kimi hedef aldığını tutturamıyor…

Kulaklar sağır, diller lal! İnsanlar çok kez kendi haykırışlarında boğuluyor…

Anayasal haklarımız baki kalsın ama sosyopolitik manada özgürlük alanlarımız gün be gün kısıtlanıyor; hem amanlı hem yamanlı hem de yasaklı meydanlar çoğalıyor… Önce bir tek taksim’di şimdi tüm meydanlar taksim edilip küçüldüler…

İşsizlik yazı turaya dönmüş; 100 kişi metal parayı baş parmak ile havaya atacaklar, yazılı yada turalı taraflar geçersiz; parayı dik durduran işe alınacak ama 3 aylığına mı, 1 yıllığına mı, ona garanti veremem… Üstelik yama tutmayan para cebi delik, meşin para cüzdanı da bomboş…

Hak. Hukuk, adalet sana var, bana yok, ona var şuna yok; sırtını dayayacağın güçlü bir dayın yoksa haklı iken haksız olmak da var…

80 yıl öncesine kadar özgürlük alanlarımızın sınırları belirgin iken hem özgür vatandaşlardık hem de saygın bir millettik ama evrile devrile sarıklı etekli illete ve zillete dönüşüyoruz, gibiyiz…

Bir dünyanın nazarında -Mustafa Kemal Atatürk ile Türkiye Cumhuriyetini kurarak- saygınlığı olan özgür bir ulustuk; “bir Türk dünyaya bedel” olan bir güç abidesiydik…

Yavaştan yavaşa, alttan alta, gizli ve de aşikâr bi şekilde önce Araplaşmaya sonra da Şeriat Yasalarını çağdaş Anayasamızla mukayese etmeye başladık ve başlıyoruz da gibiyiz… Dinde yeri olmayan tarikatlarca, cemaatlerce, topluluklarca; uçuran şıhlarca ve de uçan müritlerce… Ki, 5 milyon küsur Suriyeli ve 1 milyon küsur İranlı, sayısı belirsiz olan Nijeryalı, Gineli, Afganlı gibi geri kalmış birçok İslam ülkelerinden gelenlere tavizler vererek, varlıklarını görmezden gelerek işin sonunu dahi düşünmek istemeyen bir vurdumduymazlık içindeyiz…

Dünyanın en akıcı diline sahip olan ve de bir satır üstte saydığım Arap kökenliler ile- Türkçemizi atıp Arapçayı kutsal dilimiz yapar mıyız, yapmaz mıyız? Bakalım, görelim!

Bu gidişle, düne kadar dünyanın en zengin doğal kaynaklarına sahip olan en gelişmiş ülkelerinden biri iken -nasıl oluyorsa- sosyal makarayı tersine sarıp biz kendimizi köreltiyoruz…

Ve ha bire dur durak fark etmesiz, eskisinden yenisine devletin nesi var nesi yoksa yok pahasına -değerine bakmasız- sattıkça satıyoruz…

Para ve gelir kuyusunun suyu kurudu mu, kurudu…

Doğamız çölleşmekte, göllerimiz çekilmekte, derelerimiz iplik gibi incelmekte; uçarımız kaçarımız dahi terki mekân ediyorlar…

Doğallığını yitiren cennet mekân alanlarımız doğamızın yerine -betonlarla- gökdelenler, süper marketler ve devasa Camiler ile ihtişamlı Belediye binaları, havuzlu, havuzsuz park alanları ile yüzlerce hapishane ve özel hastaneler yapılıyor… Üç dört şeritli yollar ile üst geçitler… Sanırsınız ki milyonluk makam arabalar babalarının malı…

Devlet hazinesi kırık kumbara gibi… Tasarrufun T si bile yok… Hangi bakanlık hangi hizmet konusunda kaç paralık iş yaptırdı; kaç para tasarruf ettik ya da kaç para “uçtuuçtu kuş uçtu” diyebilir miyiz? Belki…

Paramız pul olmuş, Dolar ile Euro gün be gün yükselişte; Altın el yakmakta…

Dövizsiz kaldık… Aşı himmeti bekliyoruz…

Üç beş milyon turiste bel bağlar olduk… Demokrasinin, anayasanın, sosyal hukuk devletinin ve laikliğin gün be gün köreldiğini gören Avrupalı turistler; “ülkemiz cennet mekân bir coğrafyaya sahip olsa da” gelirler mi, bilemem…

Zaten,“Dediğim dedik, çaldığım düdük” iktidarlarında suç ve cezanın hukuksal dengesi ve de dengesizliği yalnızca ve yalnızca tek kişinin egemenliğinde olur… Ki ona da; “Şahtı, padişah oldu” denilir…

İktidar müteahhitlerinin haricindeki hiçbir müteahhit devlet ihalesi alamaz; “benim iktidarım döneminde yandaşa değil işini hakkı ile yapan kimse ona veririm” diyen bir Başbakan, bir Cumhurbaşkanı ben görmedim; sizi bilemem…

Üst düzey devlet mensuplarının cebinde akrep olduğu da kesin…

Birimiz yiyoruz beşimiz bakıyoruz…

Aç ve açıkta olan yurttaşlarımız var bu ülkede; dilenmez dilenciler de; açlığı ve sefilliği ve de borçlu olmayı onuruna yediremeyerek intihar edenler var…

Daha düne kadar üreten ve bir dünyaya ihraç eden bir ülkeydik, şimdi tahıldan gübreye ithal eden ülke olduk… Ne pamuğumuz kaldı ne ay çekirdeğimiz, ne buğdayımız, ne mercimeğimiz, ne pirincimiz… Hayvancılığımız bile bitti bitecek… Büyük baş ile küçükbaş hayvanları da dışarıdan alıyoruz…

Bizim olmayan tarım ürünlerimiz ile dışarıdan gelen hayvan etlerini sizce kaç kişimiz içi/midesi alarak yiyor?

Yerli yersiz HES’lerden akarsularımız akmaz oldu, tarımsal alanlarımız susuzluktan çölleşti… Dağlarımız delik deşik “altına hücum” yapılıyor…

Orman alanlarımızın çoktan da çoğu sıfıra vurulmuş kel kafası gibi…

Birileri vergisiz, denetimsiz, başına buyruk kişilerin “yallah!” nidasıyla doğal alanlardaki malı götürdükçe götürüyorlar…

Gecekondular derdest edilip yerlerine gökdelenler dikiliyor… Bütçe güçlenecekken -nasıl oluyorsa- güçsüzleşiyor…

Elektrik, doğal gaz, su, aylık zamlara bağlandı…

Pandemiden önce kapanmıştık zaten kapanabildiğimiz kadar; kadınlarımızın kızlarımızın yarısı -dinde olmayan- Arap tesettürlü…

Kredi borçlarının altından kalkana sportmenlik ödülü verilmeli…

Ev kiraları iki misli, dükkânların 3 de 2 si kapalı…

Yolsuzluk ile hukuksuzluk bataklaşmada; çek ve senet oranlarında boğulana…

Yasa bitti, tasa çoktan dağlar oluşturdu...

Kasa tam takır, masadan kaçan kaçana…

Enflasyon, iktidara göre “şu kadar”, tarafsız ve yansız uzmanlara göre “iki, üç katı”… Sosyoekonomik büyüme hem sözde hem de abartılı olarak resmediliyor; yanlı gazetelerde ve camlı ekranlarda… “Azeme Haççe” gibilerle de yirmi dört saat sahada türibin amigoları gibi sloganlar atan ve iktidar partisi propagandası yapanlar, var, yevmiyesini çıkarmak için…

Doğruları söyleyen pek kimse kalmadı; doğruluk, dürüstlük bitti, bitecek…

Bu gidişle dünyanın en geri kalmış ülkesinde bile itibarımız sıfır seviyesinde gibi… İktidar uzmanlarına göre ise; “Bir dünya bizi kıskanıyor…”

Halkın ucuz ekmek almasına bile tepki koyuyorlar, ucuz ekmek satan büfeleri yakan ne idiğü belirsiz tipler var…

Vicdan sizlere ömür; insafsızlık ile ahlaksızlık güç birliği oluşturmuş: “Bize uymaz konulu yasalar çıkarıp” ceza üstüne ceza kesiyorlar…

Sözün eğrisi doğrusu bitti; şimdi vatandaşa gözdağlı ayar verme zamanı mı?

Ne dersiniz?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.