Hava Durumu
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

HALİMİZE AHVALİMİZE DAİR…

Yazının Giriş Tarihi: 17.06.2021 14:31
Yazının Güncellenme Tarihi: 08.12.2023 12:31

Gördüklerimi ve emin ağızlardan duyduklarımı bu köşenin yazarı olarak siz saygıdeğer okurlarıma aktarmak benim için görevdir…

Özellikle son iki yıldan bu yana corona-19 virüsünün yol açtığı kısıtlamalar ekonomik krizi tetikleyip -bariz bir şekilde- su yüzüne çıkardı…

İyi kötü -bize özgü-  sosyoekonomik sistemimiz vardı, düzen çarkı mızraklı ve sansürlü olsa da dönüyordu ama “o da bizlere ömür” olacak gibi…

Eğitim sistemimiz tek kelime ile resmen eğitimsizliğin alt zirvesi…

Pandemi ortamındaki yasaklar küçük esnafları ve birçok türden işyeri sahiplerini ve çalışanlarını gerçekten dilenmez dilenciye döndürdü…

Hanya ile Konya’da hem ekonomik, hem politik, hem kültürel, hem de güncel olarak neler oluyor, neler olmuyor, bir bakalım!

Böylesine -üstün körü- bir mizahsen türünden irdeleyip “şallak mallak” olalım; ağlayacakken gülecek halimize, diyorum…

İşsizlik başlı başına bir büyük sorun; düne kadar tümsek idi bugün için ise dağlar oluşturuyor… Özcesi işsizlik, sosyoekonomik manada virüsten bile tehlikelidir; yönetenler için de yönetilenler için de…

İşsizliğin, karsızlığın ve gelirsizliğin yol açtığı intihar vakaları gün be gün artmakta…

Büyükşehirlerde askıda ekmek için sabah ezanından önce kuyruğa giren on binlerce yoksul ve aç insanlarımız var…

Ekmeği düzgün olmayan aile çocukları bile -ki parayı nerden ve nasıl buluyorlarsa- uyuşturucu müptelası oluyorlar; üstelik bu konuda -uzmanlar- yaş sınırının da 11’lere kadar düştüğünü söylüyorlar…

Yaşını doldurmamış bebek ölümleri de artışta…

Başta Suriyeliler olmak üzere, mülteci sorunlarımızın yoğunluğu -önümüzdeki yıllarda- başımızı çoktan da çok ağrıtacak gibi… 

Az ya da çok katlı ev kiraları asgari ücretten yüksek… Küçüklü büyüklü birçok ev ve işyeri kiralarını ödeyemiyorlar; borç büyüdükçe borç dağları oluşuyor…

xxx

Dilenmez dilencilerimizin sayısı gün be gün artarken ne hikmetse “Bulunmaz Bursa Kumaşı” türünden 3, 5 yerden maaş alan allame-i cihan memurlarla danışmanlar, yönetim kurulu üyeleri var…

Ye mamet ye; “Yağma Hasanın Böreği” var…

Yırtık ve pürsümüş giysiler ile ayakkabıları çarpana tekine dönmüş dilenciler gitmiş yerlerine, görüntüleri, giyim kuşamları senin benim gibi sirli sitilli olan geçimlik yardım isteyenler gelmiş…

 Ki terk farkları ezgin ve büzgün tavırlar içinde; kimisi:

“Ben dilenci değilim, işsizim, hem de 8 aydan bu yana… Akrabalarımdan ve yakınlarımdan sürekli yardım istemek bana ağır geliyor… Çünkü onlar da artık, eskisi gibi bize bakmıyorlar… Çünkü onların da durumları gün be gün bozuluyor. 2 yaşında bir bebeğimiz var bir de hasta annemiz. Sigortam da yok. Onlara ilaç ile ekmek ve süt parası istiyorum… İster sadaka ister borç niyetine vermek isterseniz veriniz, vermezseniz de canınız sağ olsun!” diyene “yok” denir mi?

Kimisi konuya direk giriyor; “bir seneden fazladır çalışmıyorum. Çalmadığım kapı kalmadı. Borç olarak ekmek parası” istiyor; “verirsen de canın sağ olsun vermezsen de” deyip arkasını dönüyor, bir ayağı gidiyor, bir ayağı yere çakılı…

Kimisi “ben ve ailem mağduruz… Ne ev kirası aylığını ödeyebiliyoruz ne de sağlıklı bir şekilde yaşıyoruz. Elektrik, su ve gaz tüpünü faturalarımızı akrabalarımız ve yakınlarımız ödüyor… Bize arka çıkabilir misiniz, borç verebilir misiniz? Kimliğimin fotokopisini size vereyim, evimin adresini de” diyor…

Hali vakti yerinde olan birçok dostum, gözlerini kırpmasız ve de miktarını göstermesiz avuçlarına bir miktar kâğıt para koyuyorlar, “hele iki üç gün idare et… Allah kerim!” diyen de var, bir kelime etmesiz bir şeyler verip gidenler de oluyor; insanlık adına ve karşılık beklemesiz…

xxx

Devlet kurum ve kuruluşlarında 3, 5 yerden maaş alanlar var; çoktan da çok marifeti olan insanlarımız var…

Devlet ve özel sektör memurlar biraz hallice gibi… Karılı kocalı üst düzey emekliler de…  Ama evleri kendilerinin değil de kiracı olarak oturuyorlarsa; “yandı gülüm keten helvası…”

Şu gün için kırk kanaat geçinen memurlar ve işçiler var…

Bir ekmeklik tasarruf yapmak için her gün evden işyerine 4 kilometre gidip, 4 kilometre yürüyerek gelen çalışanlarımız var…

Sanırsınız virüslü pandemi ortamı değil de kıtlık varmış gibi cebindeki son kuruşu da “belki yarın lazım olur” diye -aile fertlerinden bile köşe bucak saklayan var…

Orta tabakanın küllisi tabanvay müptelası oldu; antikaya dönmüş araçlarına binmez olmuşlar; “bu zamanda akaryakıta para mı dayanır” tasarrufundalar…

Hırsızlık, yolsuzluk, vurgun, kapkaç, soygun, dolandırıcılık, avantacılık almış başını gidiyor; soyan soyana, dolandıran dolandırana…

Bu arada sırtı kalın bir tanıdıkla karşılaşıp bir kahvehanede çay içmeye oturuyoruz…” Haliniz, durumunuz, sağlığınız, işler güçler nasıl?”diyorum…

Allahın keremine şükür; bundan iyisi olamaz… 7’den 77’ye Milletine bakan bir devletimiz var… Şu pandemi olmasaydı başta Avrupa olmak üzere bir dünyaya birçok konuda ister tarım bitkilerinde, ister sulu meyvecilikte, ister büyük ve küçük hayvancılıkta ve menşei bize ait olan  sanayi mamullerinde, sağlığın tüm kollarında, hele de hele eğitimde, bir dünya bizim elimize bakardı…

Deyince ben, içimden ‘yoksa bu benimle dağla mı geçiyor’ düşüncesiyle -güncel- üç beş soru ile ciddiyete gelelim istedim…

Ben:

İşsizlik, kârsızlık, kazançsızlık ve hatta amaçsızlık, güçsüzlük, sağlıksızlık ve yarınsızlık insanlarımız esir almış gibi… Çoktan da çok insanımızı teslim almış gibi” dedim…

Sırtı kalın arkadaş, yediği önünde yemediği arkasında olan:

İş çok ama tembeller iş ve ücreti beğenmiyorlar, kârlarını kazançlarını küçümsüyorlar… Ağalık, patronluk taslamak istiyorlar” dedi.

Ben:

Sizce şu gün için asgari ücret ile 6 nüfuslu ev halkı bir ay geçinebilirler mi? Ekonomik, sosyal ve kültürel gereksinmelerini karşılayabilirler mi?” diyorum…

Sırtı kalın, cüzdanı şişkin arkadaş:

Zengine, varsıla imrenip maaşını saçıp savurursan tabii ki asgari ücreti beğenmezsin!” diyor ve devamında:

Dört çocuk israf değil midir? Zaten kafaları çalışsa bir çocuk ile her gün bayram ederlerdi, değil mi ya dostum?

Ben:

Şu gün için milletin yarıdan fazlası aç, sağlıklı beslenemiyorlar… İnsanlarımızın % 50’si 3 öğünü 2 öğüne; %25’i de 3 öğünü 1 öğüne düşürmüş!” diyorum…

Sırtı kalın dostum:

Yalan söylüyorlar yalan… İstiyorlar ki her gün etli ve yağlı yersen ve de üstüne de fıstıklı baklava yersen tabii ki cebini cüzdanını hırsıza çaldırmış olursun” diyor ve ekliyor: “Sen ağa, ben ağa; bu ineği kim sağa…”

xxx

Kim kimi bastırdı… Kim kimi hangi konularda ikna etti… Bu uzayıp giden çekişmede kim üste çıktı, kim altta kaldı… Unutmazsam detaylandırırım…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.